Alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alıntı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cuma, Mart 25, 2011

Kıssadan..

Serüvene koşmak için tren bekliyorsan, güneşi yakalayıp gözlerine yerleştirmek için beyaz yelkenlilerin gelip seni almasını bekliyorsan, yarına inanmak için gün batımına, iyi kalpli görünmek için zayıflığa ve güçlü görünmek için öfkeye ihtiyacın varsa; Demek ki hiçbir şey anlamadın.

Jaques Brel

Perşembe, Mart 24, 2011

Küçük Şeyler

Bu yılı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için sevindiniz mi hiç? Kaç kez gündoğumunu izlediniz bu yıl? Kaç kez günbatımında romantizmin doruğuna çıktınız? Kaç sabah yolda gördüğünüz yavru bir kediyi okşadınız? Ortada bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Yaz gecelerinde yıldız kaydı mı hiç tepenizden? Ve siz altında bir dilek tuttunuz mu? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Çimlere uzandığınız oldu mu? Ya karlar üzerine yatıp mis gibi havayı soluduğunuz? Kardan adam yaptınız mı? Peki taş kaydırdınız mı? Kaç kez kuşlara yem attınız? Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı? Kaç kez gökkuşağı gördünüz bu yıl? Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı kaç kez yakaladınız? Kaç şarkı ezberlediniz bu yıl? Kimseyle barıştınız mı? Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz? İyi bir yılın, bunlar gibi birçok küçük şeye bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Düşünün. Yayılın çimenlerin üzerine. Acele edin.. Er veya geç, çimenler yayılacak üzerinize.

Kime ait olduğunu bilmiyorum bi dergiden almışım. Can Dündar olabilir.

Anlamlı

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için sevmekten korkuyor.
Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için
Konuşmaktan korkuyor eleştirileceği için
Duygularını ifade etmekten korkuyor reddedileceği için
Yaşlanmaktan korkuyor gençliğinin kıymetini bilmediği için
Unutulmaktan korkuyor dünyaya bir şey vermediği için
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

W. S.

Pazar, Ağustos 08, 2010

öylesine

"Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."


Başucumda Müzik - Kürşat Başar

Çarşamba, Ocak 06, 2010

ikibinon

"Her zaman yapılan yanlış nedir bilir misin? Yaşamın değişmez olduğunu sanmak, trenin ray değiştirmeden sonsuza kadar gideceğini düşünmektir. Oysa kaderin hayal gücü bizimkinden daha renklidir."


Susanna Tamaro

Salı, Kasım 10, 2009

Aklında bulunsun


Dance as though no one is watching you
Love as though you have never been hurt before
Sing as though no one can hear you
Live as though heaven is on earth

Çarşamba, Mart 18, 2009

Yaşamın Riskleri



Gülmek "saf" denme riskini göze almaktır.

Ağlamaksa "duygusal" görünme riskini..

Birine yakınlaşmak "kendini kaptırma" riskini göze almaktır.

Sevdiğini söylemek "sevileni yitirme" riskini..

Düşüncelerini söylemek ise "dokuz köyden kovulma" riskini..

Umutlanmak "hayal kırıklığına uğrama" riskini göze almaktır.

Sevmek ise "karşılık görememe" riskini..

Ama riskler alınmalıdır çünkü hayatın en büyük riski hiç risk almamaktır.

Çünkü yaşamak "ölmek" riskini göze almaktır.

Pazar, Ocak 18, 2009

Kapı


Salı, Kasım 11, 2008

Köprüden Önce Son Çıkış

bu gökkuşağı bile betondan kent
- ki çoğu zaman tenha -
ve yüreğimdeki çiçekleri umursamazsızın beni
çiğneyen arabalar, yollar ve bu kalabalık;
öylesine yaşamak mesaisinde hep
ve her görüşümde yollarda mutlu yüreğimi
ürküten, içimdeki mavi gözlü çocuğun en güzel
oyuncağını: düşlerimi inciten, ağızlar dolusu ve
en büyük harflerle kural diye bağıran o malum
uyarı: köprüden önce son çikiş

görülesi değil midir ötesi köprünün...
ya bir kalp atımı kadar yaklaşacaksam
aradığım her ne ise' ye...
ya düşlerimin en cesur kuşu konmak üzereyse
düş bahçemin ekinine...
yarını bilmemekteki o gizemli cazibe değilse
tüm acıları ve acımasızlığına rağmen
'yaşamak güzel' dedirten, söylesene nedir?
ya köprünün sonundaki geceyse çaresi
fırtınalar vadisinde yalnız bir kır çiçeği
küskünlüğümün...

'köprüden önce son çıkış'
yaşamakla örselenmiş tüm yüreklerin
saklı ve sinsi kaygıları...
kabusları, yani sevmek korkaklığı!
düşlerime senaryo yazmaktan ürken, hayata ve
onu yaşamaya erkenden kırık not vermiş,
aşkın mutluluğun-delinin kuyuya attığı taşların-
tek ve doğru bir açıklaması olduğuna
inanmış yüreklerin kuralları...yasakları...
' d o ğ r u l a r ı . . .

doğru nedir anlatsana!
nasıl yaşar, neyle beslenir?
bencil mi yoksa sevecen midir?
gözleri var mıdır mesela
ve varsa bile seninkiler kadar güzel midir?

artık çok geç; k ö p r ü d e y i m
arıyorsam, arıyorsam yanıtları
soruyorsam ve sorguluyorsam
ve bir anlam olmalı diyorsam her çarpışında yüreğimin...

yaşamak zor bi oyun!
sen, şarkılar söylemeye devam ettiğim,
benimlesin biliyorum.

düş tarlamın,
kuralsız, yasaksız, doğrusuz bahçemin ekini
n e r d e s i n ?

feridun düzağaç
bin900doksansekizinci 17 mart gecesi 03.57 istanbul

Pazartesi, Kasım 10, 2008

Ask!


"Sonbaharin son gunune yetismeye calisan bir cumle sahibi gibi..

Ask bu gece sehri terk etti!

Tum dunya zamanlarinin disinda

Gece - gunduz..

Bekleten..

Ne nazli bir siirmis, doguranin ismi gibi..."

Grinin vucut bulusu gibiydi ask, siyahi ve beyazi ayni tene giydirebilirdi ve biterdi ardindan.. Ask butun sehirleri terk etse de guzeldi. Korkmazdi insan asktan, usumezdi ki hic ask sarardi onu.. Dusse bile ask tutardi onu, kaybetse bulur, olse yasatirdi. Urkek bir intro gibiydi sarki, ardinda sakladigi hakkinda bilgi vermiyordu, "Asktan korkma!" diyordu sadece ve ekliyordu;


"Aska kalbini actigin zaman, acilar giremez diyemezsin.. Ask acilariyla, tutkulariyla, gozyaslariyla, ruzgarlariyla, taze cicek kokulariyla bir butun olarak girer iceri.. Aski acilardan suzemezsin, istesen de istemesen de aska boynunu egersin.."

Ask biter, yere dusersin ve sonra eklersin; "Hayir istemem bir baskasini, yalniz da ayaga kalkabilirim." Bu yuzden grinin vucut bulusu gibiydi iste ask.. Butun tezatliklara tezat bir sekilde yayilirdi gidenlerin ve kalanlarin ardindan. Dikenler batardi gidenin ardinda kalana, bir kum tanesi kadar kucuk, daldigi derya kadar buyuk bir aciyla.. Laf degildi, askti bu..


Griydi ask, O ise; bu gri sehrin tum yollarini rengarenk boyamak isterdi, bana ozel'di. Sanki biraz Umay Umay, biraz ask..


Hic bilemezdim bir sarki bir omru nasil kanatir, hangi soz nasil batar.. Ve o sozler gun gelir nasil susar.. Susar iste, susar!

Pazar, Kasım 09, 2008

Bir Öykü..

Gözlerini gözlerime dikmiş... kaçırıyorum, yine buluyor...

-"sen, sen bana dokunuyorsun" dedi.
-"yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun , ama anlatılmaz güzellikte bir şey."

tanrım, bir şey olsa... aygaz kamyonu falan geçse... aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa... bu romantik ortamın içine etse... ne oldu bu kıza, neler söylüyor...

-"iyi ki varsın... iyi ki... neye benziyor biliyor musun? eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı.. o boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben.... hele baharda, öyle güzel gözüküyordu ki... iste seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi."

işi şamataya vurmalıyım, yoksa fena olacak... bu havada hayatta dolu yağmaz... aygaz kamyonu filan geçeceği de yok... kız resmen yerli film replikleri atıyor.. hayır, ben ters adamım, inanıveririm, dökülürüm, aşık olurum, betonlara çakılırım, asıl benim canım acır... yerli film... evet... yerli film...en Ayhan Işık sesimi kullanarak, hınzır bi ifadeyle, ona Belgin Doruk muamelesi çektim... misilleme olarak yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım...

-"Bırak bu lafları, kaç para istiyorsun onu söyle... onbin, yirmibin?.."

esprime güldü... güzeel... ardı arkasına zincirler, konuyu dağıtırım... gülmesi bitince,

-"bu da senin numaran" dedi... "zırhın delinsin istemiyorsun... hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun... aslında sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki... böyle bir numaraya gerek yok... koy ver gitsin kendini."

gözlerime anne anne bakıyor...

-"güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan" dedim,

Ayhan Işık sesimle...dedim ama mümkün değil... saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı... ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum... sırasıyla Necdet Tosun, Sami Hazinses, Cilalı İbo, Turist Ömer, Ediz Hun... hatta bir ara ayağa kalkıp "ayy-gaaz" diye bile bağırdım...sözünü ettiği yağlıboyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim... yıkılmadım, yavşamadım, kendimi asla açmadım... erkeklik gururuma değmesindi yağlıboya.

-"korkacak bi şey yok" dedi... "ben sana ne yapabilirim ki?"

-"çok şey" dedim...

"çok şey" derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim.
hemen kendimi toparlayıp Ediz Hun, Ayhan Işık, Figüran Osman ve Erdal İnönü sesleriyle ayrı ayrı üç kez "çok şey" demeye çalıştım...ama üçünde de kendi sesim çıktı...

sonra... sonra, yine yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu... ben onu hiç aramadım... bir gün aklıma fena düştü, aradım... aslında aramadım... telefon açtım.

o, "alo... alo" dedi, ben sustum... aniden,

-"susarken bile Ayhan Işık taklidi yapıyorsun" dedi...

anlamıştı... aslında belki de tek sorun, gerçekten anlamasıydı...

-"ne fena değil mi?" diye sürdürdü...

-"insan hep çok sevilsin diye uğraşır... sevilince de ödü patlar..."

sustum...

-"belki de sen haklısın, o zırh ne kadar kalın olursa, o kadar iyi... artık arama, olur mu?" dedi.

-"ve sakın üzülme... o öyle lanet bir zırh ki; sen bile içerden delemezsin."

yine sessizlik... derken, Belgin Doruk gibi son cümlesini söyledi...

-"hesapta kendini koruyordun ama yine acı çekiyorsun... boş ver... ne diyorlardı... gençsin, unutursun."

genç miyim, unutur muyum?.. telefonu kapadım... sokağın köşesinden, yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti...


Atilla Atalay

Cumartesi, Kasım 08, 2008

Elmas

Komurle kapliyken cok da degerli gibi gorunmez. Hoyratca kullanilabilir ya da firlatilabilir. Siradandir, elinize ilk aldiginiz an samimi olabilirsiniz cunku gundelik bir degeri vardir ve kendiniz olabilirsiniz. Sizi begenmesini, istemesini ya da sizde kalmasini arzulamazsiniz.

Oysa islenip, duzgun kesim yapildiginda elmasa donusur. O zaman elinize aldiginizda sizin icin cok degerlidir. Cok dikkatli tutarsiniz hatta cogunlukla uzaktan bakip seyredersiniz. Sizin olmasini istersiniz, sirf size yakissin diye en guzel tavrinizi takinir, en guzel makyajinizi yapar ve en guzel kiyafetlerinizi giyersiniz. O size alisincaya kadar, sizi kabulleninceye kadar kendiniz gibi davranamazsiniz. Kasilir ve en iyiyi oynamaya calisirsiniz.

Gercekten hoslanilan kisiyi buldugunuzda da binlerce komur arasindan elmasi bulmus gibi olur, uzaktan izlemeyi tercih edersiniz. Cunku oyle degerlidir ki asla sizin olamayacakmis gibi gelir. Asla sizi gormeyecek, sizin ona baktiginiz gibi bakmayacakmis gibi gelir. O an kendinizi basit bir cakil tasi gibi hissedersiniz. Elmasin kendi parlakligindan asla goremeyecegi kadar sonuk ya da elmasi ellemekten korkan bir culsuz gibi… Oysa sadece bir elmastir. Sadece iyi kesim yapildigi icin degerlidir, yerin altindan cikarilmis bir komur parcasi..

Cumartesi, Ekim 18, 2008

Benim Hala Umudum Var!

Bir ömrün en uzun süreli ve belki de en sıkıcı eylemi büyümek. İnsan büyüme sürecini kaç yaşında tamamlıyor? Ben hala sonunu göremiyorum. Oysa büyümekte olduğumu gösteren pek çok belirti var. Çoktandır değiştiremeyeceğim şeylerin varlığını kabul ettim. Artık daha az şaşırıyorum, çok daha az "neden?" diyorum (hayret etmekten ne zaman vazgeçtim?). Bundan da beteri değiştiremeyeceğim şeylerin iyi yönlerini bulmaya çalışıyorum.

Yeni bir dönemeci göğüslemeye hazırlandığım şu günlerde yine deliler gibi korkuyorum . İçine yerleştiğim bir düzeni bırakıyorum. Bazı şeyler artık eskisi gibi olmayacak. Başka insanları tanımayı seçtim. Göze aldıklarım beni mutlu edecek mi? Bil-mi-yo-rum. Bu deli cesaretimle hırçın inatçılığımı ne kadar sürdürebilirim? Bil-mi-yo-rum. Tam köklenmeye başlamışken beni alıp yine uzaklara atacak bu sorumluluğu istiyor muyum? Bil-mi-yo-rum. Şu yetişkin kuralları yüzünden yanıtlamak zorunda olduğum yüzlerce soru... Cevabı kendim bile bilemezken... Uyuyamıyorum!

Yüzleşmek istemediğinde bütün sorularını toplayıp başka bir semte, başka bir kente, başka bir ülkeye kaçıyor insan. Uzun zaman önce olduğu gibi başka birisi benim yerime karar versin, ne yiyeceğimi söylesin, beni şımartsın diyor. Bense bunlara inanamayacak kadar yaşlı hissediyorum. Yine de ayak diretiyorum.

Hala elma şekerini, pamuk helvayı, çikolatayı çok seviyorum. Gülmeyi unutmuyorum, unutturmuyorum. Sabahın köründe üşenmeden uyanıp çizgi film izliyorum. Sinir olduğum adamların fotoğraflarına kötü bıyıklar çiziyorum. Kedimi kızdırıyorum, onun topunu çalıp oynuyorum. Güzel yemekler yapıyorum, dostlarımla yiyorum. Herşeyden çok DÜŞlerime tutunuyorum. Kitapları, insanları, hayvanları okumayı öğrendiğim gibi kenti, yapıları okumayı da öğrendim. Onların hikayelerini anlatmaya devam ediyorum. Seslerin olmadığı bir yerde dillerini çözüyorum. Bir taş yığınının ötesindeki yılları, onlara karışmış yüzleri sayıyorum. Ve eğer mümkünse o yılların hatırına tüm bu yaşanmışlığı biraraya getiriyorum. Gizliden gizliye aldığım şu minik gücü saklamak içimden gelmeyecek...

Farkındayım kendi kendime gülümsemem garip karşılanıyor. Bir köprüden geçiyorum yürüyerek, yüzüme güneş vurmuş. Hava o kadar güzel ki sanırsın bir yüzyıl sürecek. Varsın deli desinler bana. Ben içimden bağıra çağıra şarkı söylüyorum: benim hala umudum var...

Perşembe, Ekim 09, 2008

Parca

Hic bir kriterin, hic bir anlami olmaz ki bu konuda. Insan dedigin her biri bir cesit. Sadece en basta durustluk arar samimi bir insan. Heyecan arar ask dolu bir yurek ama ilgi, alaka falan hepsi insana gore degisir. "Ben nasil davranayim da beni sevsin" den ziyade "ben en dogru nasil ifade ederim kendimi" den gecer iletisim. Nasil yardimci olabilirim sevdigim insana? Nasil tum hayati siir gibi yasar artik? Kizlar nasil erkek ister? Erkekler nasil kiz ister? Yumurta mi tavuktan, tavuk mu yumurtadan yani..

Cuma, Kasım 16, 2007

Ruzgar

En yagmur oldugun gün, en çiçek halinle gel
Yapragini dalini, koru da dökülmesin
Çok rüzgarim bilirsin, sen hafif selinle gel
Bogulurum belkide, yüregim bükülmesin
Fazla kara olursa bulutlarin, kovarim
Çagiran bensem sayet, yine bastan savarim
Öyle kolay yikilmaz, içimdeki duvarim
Yeterki derinlerden, cansuyum çekilmesin
Çok dikensin sen bazen, battikça batiyorsun
Ok atan kirpi misin, yeter! ne atiyorsun?
Bende olan duyguyu, bana mi satiyorsun?
Dalga arama bende, yelkenin sökülmesin
En Ask'im bak karsinda, kaçirma gözlerini
Oldugu gibi söyle, abartma sözlerini
Sayet bulursan bir gün, Ferhat'in izlerini
Bende Sirin bekleme, daglarin yikilmasin..


alinti







Cumartesi, Mayıs 05, 2007

Aynı anda oluyor bunlar..

Ne çok asfalt dökülse de yollara,bir kız düşer yine de kötü yola
biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi
genelevde bir adam genel bir kadına tüm cevaplar biraz da kendisine çıkıyorken "buraya nasıl düştün" diye sorar
meşhur ve yabancı isimli vitrinleri kapıcı kızları temizler geceleri
"böyle gelmiş,böyle gider" der biri
"takdir-i ilahi" leyerek kafasıyla onaylar onu bir diğeri
fakat asıl denge ise hep başka birileri..
birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir,biri hayal kurmaya da adam tutar doğuştan zengindir
biri zayıf alırken matematik dersinde,ay sonunu hesaplar zayıf veren biri de
biri boş vakitlerinde su sporu yapar,birinin dolu vakitlerinde bile evi su basar
biri bir türlü anlam veremez bunca yıl bedavaya dünyanın enayi gibi dönüp durmasına..
birinin evine hırsız girer diğerininkine polis
biri çöpte ekmek ararken çöpten heykel yapar bir diğeri
biri bir lokantada asgari ücret kadar bahşiş bırakırken garsona
biri hapisten çıkar tam on sekiz yıl sonra
haberlere konu olsun diye kendini yakar bir diğeri
"herkes benim gibi olsa dünya cennet olurdu" diye düşünür bir diğeri
birinin doğumgünü olur şimdi birinin nikahı birinin sünnet düğünü
biri ölüm döşeğindeyken hamile kalır bir diğeri
biri akşamdan kalmadır akşamın haberi olmasa da o 'biri'nden
biri 'hayat pahalı' der günde yüz elli kişi ölürken
biri sur dibinde at keser,biri beyaz atlı prens bekler
kediden kokoreç yapar bir diğeri
fakirlik dünyada o kadar zengindir ki açlık ingilizceden bile en birinci lisandır
adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır sanki
biri hep geç kalıyorken erken gider hep başka biri
biri kaybediyorken kazanır hep bir diğeri
insan toprağa dönüşür,toprak çiçeğe
biri birine verir o çiçeği
sevişirler

hayat sürer gider böylece bildiği gibi..

Met-Üst

Cuma, Nisan 20, 2007

Bir akşam üstü..






"Bir akşam üstü, yanımızda kimsecikler olmaz;
Ya da olması gerekenler yanımızdakiler değildir.."


Murathan Mungan

Çarşamba, Nisan 18, 2007

Kendime Öğüt



Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal..

Aziz Nesin'in sevdiğim şiirlerinden..



İstediğimiz gibi kalabilmek mümkün olabilse..