Cuma, Mart 25, 2011
Kıssadan..
Perşembe, Mart 24, 2011
Küçük Şeyler
Anlamlı
Pazar, Ağustos 08, 2010
öylesine
Çarşamba, Ocak 06, 2010
Salı, Kasım 10, 2009
Aklında bulunsun
Çarşamba, Mart 18, 2009
Yaşamın Riskleri
Salı, Kasım 11, 2008
Köprüden Önce Son Çıkış
- ki çoğu zaman tenha -
ve yüreğimdeki çiçekleri umursamazsızın beni
çiğneyen arabalar, yollar ve bu kalabalık;
öylesine yaşamak mesaisinde hep
ve her görüşümde yollarda mutlu yüreğimi
ürküten, içimdeki mavi gözlü çocuğun en güzel
oyuncağını: düşlerimi inciten, ağızlar dolusu ve
en büyük harflerle kural diye bağıran o malum
uyarı: köprüden önce son çikiş
görülesi değil midir ötesi köprünün...
ya bir kalp atımı kadar yaklaşacaksam
aradığım her ne ise' ye...
ya düşlerimin en cesur kuşu konmak üzereyse
düş bahçemin ekinine...
yarını bilmemekteki o gizemli cazibe değilse
tüm acıları ve acımasızlığına rağmen
'yaşamak güzel' dedirten, söylesene nedir?
ya köprünün sonundaki geceyse çaresi
fırtınalar vadisinde yalnız bir kır çiçeği
küskünlüğümün...
'köprüden önce son çıkış'
yaşamakla örselenmiş tüm yüreklerin
saklı ve sinsi kaygıları...
kabusları, yani sevmek korkaklığı!
düşlerime senaryo yazmaktan ürken, hayata ve
onu yaşamaya erkenden kırık not vermiş,
aşkın mutluluğun-delinin kuyuya attığı taşların-
tek ve doğru bir açıklaması olduğuna
inanmış yüreklerin kuralları...yasakları...
' d o ğ r u l a r ı . . .
doğru nedir anlatsana!
nasıl yaşar, neyle beslenir?
bencil mi yoksa sevecen midir?
gözleri var mıdır mesela
ve varsa bile seninkiler kadar güzel midir?
artık çok geç; k ö p r ü d e y i m
arıyorsam, arıyorsam yanıtları
soruyorsam ve sorguluyorsam
ve bir anlam olmalı diyorsam her çarpışında yüreğimin...
yaşamak zor bi oyun!
sen, şarkılar söylemeye devam ettiğim,
benimlesin biliyorum.
düş tarlamın,
kuralsız, yasaksız, doğrusuz bahçemin ekini
n e r d e s i n ?
feridun düzağaç
bin900doksansekizinci 17 mart gecesi 03.57 istanbul
Pazartesi, Kasım 10, 2008
Ask!

Grinin vucut bulusu gibiydi ask, siyahi ve beyazi ayni tene giydirebilirdi ve biterdi ardindan.. Ask butun sehirleri terk etse de guzeldi. Korkmazdi insan asktan, usumezdi ki hic ask sarardi onu.. Dusse bile ask tutardi onu, kaybetse bulur, olse yasatirdi. Urkek bir intro gibiydi sarki, ardinda sakladigi hakkinda bilgi vermiyordu, "Asktan korkma!" diyordu sadece ve ekliyordu;
Ask biter, yere dusersin ve sonra eklersin; "Hayir istemem bir baskasini, yalniz da ayaga kalkabilirim." Bu yuzden grinin vucut bulusu gibiydi iste ask.. Butun tezatliklara tezat bir sekilde yayilirdi gidenlerin ve kalanlarin ardindan. Dikenler batardi gidenin ardinda kalana, bir kum tanesi kadar kucuk, daldigi derya kadar buyuk bir aciyla.. Laf degildi, askti bu..
Griydi ask, O ise; bu gri sehrin tum yollarini rengarenk boyamak isterdi, bana ozel'di. Sanki biraz Umay Umay, biraz ask..
Hic bilemezdim bir sarki bir omru nasil kanatir, hangi soz nasil batar.. Ve o sozler gun gelir nasil susar.. Susar iste, susar!
Pazar, Kasım 09, 2008
Bir Öykü..
-"sen, sen bana dokunuyorsun" dedi.
-"yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun , ama anlatılmaz güzellikte bir şey."
tanrım, bir şey olsa... aygaz kamyonu falan geçse... aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa... bu romantik ortamın içine etse... ne oldu bu kıza, neler söylüyor...
-"iyi ki varsın... iyi ki... neye benziyor biliyor musun? eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı.. o boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben.... hele baharda, öyle güzel gözüküyordu ki... iste seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi."
işi şamataya vurmalıyım, yoksa fena olacak... bu havada hayatta dolu yağmaz... aygaz kamyonu filan geçeceği de yok... kız resmen yerli film replikleri atıyor.. hayır, ben ters adamım, inanıveririm, dökülürüm, aşık olurum, betonlara çakılırım, asıl benim canım acır... yerli film... evet... yerli film...en Ayhan Işık sesimi kullanarak, hınzır bi ifadeyle, ona Belgin Doruk muamelesi çektim... misilleme olarak yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım...
-"Bırak bu lafları, kaç para istiyorsun onu söyle... onbin, yirmibin?.."
esprime güldü... güzeel... ardı arkasına zincirler, konuyu dağıtırım... gülmesi bitince,
-"bu da senin numaran" dedi... "zırhın delinsin istemiyorsun... hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun... aslında sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki... böyle bir numaraya gerek yok... koy ver gitsin kendini."
gözlerime anne anne bakıyor...
-"güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan" dedim,
Ayhan Işık sesimle...dedim ama mümkün değil... saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı... ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum... sırasıyla Necdet Tosun, Sami Hazinses, Cilalı İbo, Turist Ömer, Ediz Hun... hatta bir ara ayağa kalkıp "ayy-gaaz" diye bile bağırdım...sözünü ettiği yağlıboyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim... yıkılmadım, yavşamadım, kendimi asla açmadım... erkeklik gururuma değmesindi yağlıboya.
-"korkacak bi şey yok" dedi... "ben sana ne yapabilirim ki?"
-"çok şey" dedim...
"çok şey" derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim.
hemen kendimi toparlayıp Ediz Hun, Ayhan Işık, Figüran Osman ve Erdal İnönü sesleriyle ayrı ayrı üç kez "çok şey" demeye çalıştım...ama üçünde de kendi sesim çıktı...
sonra... sonra, yine yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu... ben onu hiç aramadım... bir gün aklıma fena düştü, aradım... aslında aramadım... telefon açtım.
o, "alo... alo" dedi, ben sustum... aniden,
-"susarken bile Ayhan Işık taklidi yapıyorsun" dedi...
anlamıştı... aslında belki de tek sorun, gerçekten anlamasıydı...
-"ne fena değil mi?" diye sürdürdü...
-"insan hep çok sevilsin diye uğraşır... sevilince de ödü patlar..."
sustum...
-"belki de sen haklısın, o zırh ne kadar kalın olursa, o kadar iyi... artık arama, olur mu?" dedi.
-"ve sakın üzülme... o öyle lanet bir zırh ki; sen bile içerden delemezsin."
yine sessizlik... derken, Belgin Doruk gibi son cümlesini söyledi...
-"hesapta kendini koruyordun ama yine acı çekiyorsun... boş ver... ne diyorlardı... gençsin, unutursun."
genç miyim, unutur muyum?.. telefonu kapadım... sokağın köşesinden, yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti...
Atilla Atalay
Cumartesi, Kasım 08, 2008
Elmas
Oysa islenip, duzgun kesim yapildiginda elmasa donusur. O zaman elinize aldiginizda sizin icin cok degerlidir. Cok dikkatli tutarsiniz hatta cogunlukla uzaktan bakip seyredersiniz. Sizin olmasini istersiniz, sirf size yakissin diye en guzel tavrinizi takinir, en guzel makyajinizi yapar ve en guzel kiyafetlerinizi giyersiniz. O size alisincaya kadar, sizi kabulleninceye kadar kendiniz gibi davranamazsiniz. Kasilir ve en iyiyi oynamaya calisirsiniz.
Gercekten hoslanilan kisiyi buldugunuzda da binlerce komur arasindan elmasi bulmus gibi olur, uzaktan izlemeyi tercih edersiniz. Cunku oyle degerlidir ki asla sizin olamayacakmis gibi gelir. Asla sizi gormeyecek, sizin ona baktiginiz gibi bakmayacakmis gibi gelir. O an kendinizi basit bir cakil tasi gibi hissedersiniz. Elmasin kendi parlakligindan asla goremeyecegi kadar sonuk ya da elmasi ellemekten korkan bir culsuz gibi… Oysa sadece bir elmastir. Sadece iyi kesim yapildigi icin degerlidir, yerin altindan cikarilmis bir komur parcasi..
Cumartesi, Ekim 18, 2008
Benim Hala Umudum Var!
Yeni bir dönemeci göğüslemeye hazırlandığım şu günlerde yine deliler gibi korkuyorum . İçine yerleştiğim bir düzeni bırakıyorum. Bazı şeyler artık eskisi gibi olmayacak. Başka insanları tanımayı seçtim. Göze aldıklarım beni mutlu edecek mi? Bil-mi-yo-rum. Bu deli cesaretimle hırçın inatçılığımı ne kadar sürdürebilirim? Bil-mi-yo-rum. Tam köklenmeye başlamışken beni alıp yine uzaklara atacak bu sorumluluğu istiyor muyum? Bil-mi-yo-rum. Şu yetişkin kuralları yüzünden yanıtlamak zorunda olduğum yüzlerce soru... Cevabı kendim bile bilemezken... Uyuyamıyorum!
Yüzleşmek istemediğinde bütün sorularını toplayıp başka bir semte, başka bir kente, başka bir ülkeye kaçıyor insan. Uzun zaman önce olduğu gibi başka birisi benim yerime karar versin, ne yiyeceğimi söylesin, beni şımartsın diyor. Bense bunlara inanamayacak kadar yaşlı hissediyorum. Yine de ayak diretiyorum.
Hala elma şekerini, pamuk helvayı, çikolatayı çok seviyorum. Gülmeyi unutmuyorum, unutturmuyorum. Sabahın köründe üşenmeden uyanıp çizgi film izliyorum. Sinir olduğum adamların fotoğraflarına kötü bıyıklar çiziyorum. Kedimi kızdırıyorum, onun topunu çalıp oynuyorum. Güzel yemekler yapıyorum, dostlarımla yiyorum. Herşeyden çok DÜŞlerime tutunuyorum. Kitapları, insanları, hayvanları okumayı öğrendiğim gibi kenti, yapıları okumayı da öğrendim. Onların hikayelerini anlatmaya devam ediyorum. Seslerin olmadığı bir yerde dillerini çözüyorum. Bir taş yığınının ötesindeki yılları, onlara karışmış yüzleri sayıyorum. Ve eğer mümkünse o yılların hatırına tüm bu yaşanmışlığı biraraya getiriyorum. Gizliden gizliye aldığım şu minik gücü saklamak içimden gelmeyecek...
Farkındayım kendi kendime gülümsemem garip karşılanıyor. Bir köprüden geçiyorum yürüyerek, yüzüme güneş vurmuş. Hava o kadar güzel ki sanırsın bir yüzyıl sürecek. Varsın deli desinler bana. Ben içimden bağıra çağıra şarkı söylüyorum: benim hala umudum var...
Perşembe, Ekim 09, 2008
Parca
Cuma, Kasım 16, 2007
Ruzgar
Fazla kara olursa bulutlarin, kovarim
Çok dikensin sen bazen, battikça batiyorsun
En Ask'im bak karsinda, kaçirma gözlerini
Cumartesi, Mayıs 05, 2007
Aynı anda oluyor bunlar..
biri sevgilisini düşünür hayatın anlamı gibi
genelevde bir adam genel bir kadına tüm cevaplar biraz da kendisine çıkıyorken "buraya nasıl düştün" diye sorar
meşhur ve yabancı isimli vitrinleri kapıcı kızları temizler geceleri
"böyle gelmiş,böyle gider" der biri
"takdir-i ilahi" leyerek kafasıyla onaylar onu bir diğeri
fakat asıl denge ise hep başka birileri..
birinin hayal gücü zengindir ama hiçtir,biri hayal kurmaya da adam tutar doğuştan zengindir
biri zayıf alırken matematik dersinde,ay sonunu hesaplar zayıf veren biri de
biri boş vakitlerinde su sporu yapar,birinin dolu vakitlerinde bile evi su basar
biri bir türlü anlam veremez bunca yıl bedavaya dünyanın enayi gibi dönüp durmasına..
birinin evine hırsız girer diğerininkine polis
biri çöpte ekmek ararken çöpten heykel yapar bir diğeri
biri bir lokantada asgari ücret kadar bahşiş bırakırken garsona
biri hapisten çıkar tam on sekiz yıl sonra
haberlere konu olsun diye kendini yakar bir diğeri
"herkes benim gibi olsa dünya cennet olurdu" diye düşünür bir diğeri
birinin doğumgünü olur şimdi birinin nikahı birinin sünnet düğünü
biri ölüm döşeğindeyken hamile kalır bir diğeri
biri akşamdan kalmadır akşamın haberi olmasa da o 'biri'nden
biri 'hayat pahalı' der günde yüz elli kişi ölürken
biri sur dibinde at keser,biri beyaz atlı prens bekler
kediden kokoreç yapar bir diğeri
fakirlik dünyada o kadar zengindir ki açlık ingilizceden bile en birinci lisandır
adları değişik olsa da hep aynı gün yaşanır sanki
biri hep geç kalıyorken erken gider hep başka biri
biri kaybediyorken kazanır hep bir diğeri
insan toprağa dönüşür,toprak çiçeğe
biri birine verir o çiçeği
sevişirler
hayat sürer gider böylece bildiği gibi..
Met-Üst